Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Şubat 2013 Perşembe

BENİM 90'LARIM (2. KISIM)


...90'LARDA BEN'DEN DEVAM...

Şimdiye kadar çok fazla müzikten bahsetmedim değil mi sevgili postdaş? Çok bahsetmedim, zira bu blogun amacı zaten 90’lar müziğinin tamamı. Bu yüzden bu yazıda daha başka, daha bana 90’ları anlatan şeyleri yazmak istedim. Benim hayatıma fon müziği olan şarkıları sizlerle paylaşmaya devam edicem. Ama ben 90’larla ilgili son bikaç şeyden daha bahsedicem, zira bu zamanlarda müzik açısından en çok özlediğim şeyler şimdi yazacaklarım.

90’ların müzik programları ve yılbaşı eğlencelerinden bahsedicem mesela. 90’ların havası ve büyüsü gibi televizyon programları da bir başkaydı. Erkan Yolaç’ın sunduğu Bizden Size, Cumartesi’den Cumartesi’ye, Çetin Çeki’li Ceylan Saner’li Bir Başka Gece, Mustafa Yolaşan’lı Pazar’89, Pazar’90, Pazar’91 diye giden sanırım 1995’e kadar süren program, Şafak Karaman’la gene Yedigün sponsorluğunda Yepyeniler’89, Yepyeniler’90 diye devam eden klip programı, Show TV’nin müzik dünyasına Deniz Seki, Niran Ünsal, Suat Suna gibi isimleri kazandırdığı Popshow Yarışmaları, Oya Küçümen’in Pop 10, Ömer Önder’in Kokteyl, Kanal 6’nın görüntülerini harıl harıl aradığım Lolipop programları… Ne çok güzel müzik programı vardı. Müziğin patladığı 90’lı yıllarda bu programlara çıkmak çok önemliydi. Mesela ben Aşkın Nur Yengi’nin ilk kez Bizden Size’de takdim edilip Ayrılmam’ı söylediği programı ve saçlarını, kıyafetini bile dün gibi hatırlıyorum. Henüz klip kavramı pop müzik patlamasına ve özel kanalların birbiri ardına açılmasına paralel olarak yeni yeni gelişirken, bir kasetteki bütün parçalara tüm kanallar ve programlar kendi kliplerini çekerlerdi. Bunların en önemlisi, Bir Başka Gece içinde yayınlanan ve Türker İnanoğlu’nun yapımcılığında Samim Değer tarafından çekilen URT klipleriydi, ki bu klip görüntüleri şimdi hazine değerinde. Sanatçılara müzikleri ve albümleri hakkında sohbet edilir, izlemesi sıkmaz, en yeni şarkılar çalınır, şarkı ve söyleşi aralarında gerçekten komik ve güldüren skeçler verilirdi (Gülelim, gülelim eğlenelim). Bugün adını pop müziğin öncüleri olarak yazdıran niceleri geldi geçti bu programlardan, Yonca Evcimikler, Nazan Önceller, Aşkın Nur Yengiler… Ben TRT Müziğin yerinde olsam, bu programları değerlendirir, bir daha yayınlardım. Bu programlar bizim müzik tarihimiz çünkü.

O zamanlar yılbaşı programları da ayrı bir özenle hazırlanırdı televizyonlarda. Şimdiki gibi saçmasapan bir dizi arasına konuk oyuncu olarak sıkıştırılmış şarkıcılar yoktu. Özenilmiş programlar, güzel bir akış, dansözlü ve her türden müziğin çalındığı bireysel programlarda sanatçıları izlerdi yılbaşını evde geçirenler. Duyuruları yapılırdı haftalar öncesinde, yılbaşı konukları şunlar şunlar diye. Gerçekten coşkuyla ve eğlenerek girerdik yılbaşlarına. Müzik dinler, saçmasapan dizilere veya Kral Tv kliplerine muhtaç kalmazdık. Star ve ATV çok başarılıydı bu konuda. Bende o zamandan birkaç senenin görüntüleri var da, her izledikçe, şu anki tv’de yılbaşı anlayışına ya da genel olarak tv anlayışına küfrediyorum…

Artık yeter da, dediğinizi duyar gibiyim, ama inanın o kadar çok şey var ki içimde iz bırakan… Mesela 90’lı yıllar yarışmaları ve dizileri…

Yarışmaları ele alalım, bir Süpermarket vardı. Migros yeni yeni açılırken, yarışma adı altında tanıtımının yapıldığı müthiş bir yarışmaydı. Yarışmacılara bir ürün hakkında ipuçları verip ürünü en kısa zamanda bulması isteniyor veya topluca alışveriş sepetini torlayıp tolayıp getirmesi bekleniyordu yarışmacıdan. Bu yarışmanın ayrıntılarını hatırlatmanızı rica ederim sevgili postdaş.

Sonra bir Turnike vardı. Ünlü yarımacılar sırasıyla gelip belli bir türde (mesela balık) kapıların arkasındaki seçenekleri tahmin ederdi. 5 kapı vardı ve her kapının arkasında puanlı cevaplar vardı. Doğru cevaplar kapının açılması ve hediyenin kazanılması demekti. Aslında birkaç bölümden oluşuyordu yarışma. Güner Ümit sunardı ve tv’de yaptığı bir gaf yüzünden televizyon hayatını bitirdiler adamın resmen. Şimdi kimbilir nerelerdedir.

Diğer bir yarışma Erhan Yazıcıoğlu’nun Seç Bakalım’ı idi ve bunda da perdeler açılıyor, güzel hostes kızlar hediye filan veriyordu. Bu hostes kızlardan biri daha sonra ayrılacak ve bu daha sonra bu hostesin Spice Girls grubunun Ginger Spice’ı Geri olduğunu öğrenecektik.

Çarkıfelek henüz Mehmet Ali Erbil tarafından keşfedilmemiş ve sulandırılmamışken, Tarık Tarcan tarafından sunulan, harfleri çevirenin ise manken Yasemin Koşal olduğu kendi halinde ama çok büyük izleme oranlarına ulaşan bir yarışmaydı. Harf kutuları otomatik olmadığı için, Yasemin Koşal’ın kutuları tek tek çevirerek açması yarım saat sürerdi nerdeyse, özellikle uzun cevaplı sorularda J.

Riziko, şimdiki Büyük Risk’in atası olan ve Serhat Hacıpaşalıoğlu’nun sunduğu, sunucunun cevapları verip soruları istediği, tersten yarışmaydı. Serhat beyin sunumu bugün bile efsanedir. Özellikle karakteristik bir ses tonuyla söylediği, “Siz, sayın xxx, sıra sizde” lafı ile ilgi çekerdi. Burada cevapların (yani soruların) değeri vardı ve bu değere göre elindeki paranın bir bölümünü riske eder, cevabınıza göre kaybedebilir veya arttırabilirdiniz.

Süper Aile, önce Erol Evgin tarafından yıllar sonra da Beyaz tarafından sunulan, ailelerin yarıştığı ve bilgi kadar tahmine dayalı yarışmaydı. Sırayla karşılıklı aile bireylerinden bir kişi karşı karşıya gelir ve “100 kişiye sorulan” bir sorunun şıklarını tahmin etmeye çalışırlardı.

Mesela şöyle giderdi yarışma:
“100 kişiye sorduk, sabah kahvaltıda yenen bir yiyecek”
Yarışmacı, mesela “peynir” deyince ve en çok o cevap verilmişse o aile önceliği alıyordu ve böyle böyle o beş şey ortaya çıkarılmaya çalışılıyordu. Eğlenceliydi.

Son olarak dizilere de değinmeli… Zira şu anki dizi furyasının ilk ve en güzel örneklerini de izledik o yıllarda… Mesela, bir Süper Baba vardı, Şevket Altuğ’ün, başrollerden biri olduğu 80’lerin dizisi Perihan Abla’dan sonraki en büyük başarısı olmuştur. Dizi bugün bile efsane diziler arasında gösterilir ve bir dönem Fikret –namı diğer Fiko- Fikret’in ailesi, arkadaşları ve uzatmalı sevgili İpek’le bir türlü kavuşamamasını, eski karısını, sevgililerini konuşurdu. Bu sıcak mahalle dizisini yanına bu zamanlarda hiçbir dizi yaklaşamadı. Yaklaşık 3, 3 buçuk sene süren dizinin son bölümü bittiğinde “ben şimdi ne izliycem” diye ağlamışlığım vardır… O kadar fenomen diziydi ki, insanlar ikiye ayrılmışlardı Fikret’in uzatmalı sevgilisi İpek yıllar sonra döndüğünde. Hele Fikret’in İpek’e “sen benim için ölüsün artık” dediği sahne bu dizinin de en can alıcı sahnelerindendir. Halbuki İpek zaten hastadır ve ölecektir. O yüzden dönmüştür. Ayy o dönemler ne üzülmüştük ne üzülmüştük. Hele İpek dökülen saçlarını makasla kestiğinde kahrolmuştum! J

O bitince gene aynı ayarda Babaevi başlamış ve gene büyük başarı kazanmıştı. Başrolünde Halil Ergün ve Deniz Gökçer’in olduğu bu dizi, gene bir aile ve mahalle dizisi kıvamında birkaç yıl boyunca ekrana kilitlemişti bizi. Özellikle müzikleri çok akılda kalıcıydı. Aşkın Nur Yengi’nin güzel sesinden Babaevi hala dizi müzikleri arasında üst sıralardadır.

90’lar dizilerini düşündüğümde fark ettim de, genelde hep mahalle temalı diziler çekilmiş. Bunların en “temel” örneklerinden biri Mahallenin Muhtarları. Dizinin bütün özeti esasında artık alamet-i farika olmuş jenerik müziğinde veriliyor aslında. Aydan Burhan ve Erkan Can’ın bir türlü kavuşamayan aşıkları canlandırdığı bu dizi, her karakterin kendi hikayesini anlatması bakımından herkesin başrolde olduğu bir diziydi. Bir dönem has Karadenizli Fadime’nin Temel’le bir türlü kavuşamamasına ve bu esnada mahallede olup bitenlere tanık olduk… O da yıllarca sürdü, son zamanlarında Aydan Burhan saçmasapan şekilde diziden ayrıldı ve bir daha hiçbir şey olamadı, ancak o gidince batar denilen dizi, yeni karakterlerin gelmesiyle birkaç yıl daha devam ederek en uzun soluklu dizilerden biri olarak tv tarihindeki yerini aldı.

Eeee hani ne zaman bahsediceksin, ne zaman bahsediceksin dediğinizi duyar gibiyim, Sabırlı olun sevgili postdaşım, önce Kara Melek’ten bahsetmeli… Derbedeeeer yine gönlüüün nidaları duyulmasıyla televizyonun sesi açılırdı. Sanem Çelik’in hayatımıza girmesine vesile olan bu yerli entrika dizisi, 4 sezon sürdükten sonra sona erdi. Temelde Yasemin’in şeytanlıkları üzerine kurulu bu dizi de tüm Türkiye kötü kadın olmasına rağmen Yasemin’e derin bir sevgi ve hayranlık duydu. Yıllarca herkes birbirinin kuyusunu kazdı, arkasından konuştu, öldürmeye çalıştı, ancak senaryo o kadar sağlam, konu o kadar sürükleyici, karakterler o kadar sahiciydi ki, başarı kaçınılmazdı. İnsanlar sıcak mahalle dizilerinden zenginlerin yaşamına doğru çevirdi gözlerini. Yasemin düşmanlarını alt ettikçe, kimileri içinden kendi hasmını düşünüp Oh dedi belki de. Yasemin dördüncü sezonda “ben artık bu rolü oynamak istemiyorum” deyip ölerek diziden ayrılınca, kendi gitti adı kaldı yadigar. Zaten çok geçmeden de bitirdiler. Jenerik müziği ise efsane oldu çoktan.

Veee 90’ların bahsetmeye değer son dizisi… Bizimkiler… Aslında 1986 yılında başlamasına rağmen, 90’larda Pazar akşamlarının banyo sonrası dizisi oldu. Çocuklar tam Bizimkiler saatinde banyo yapıp yatmak zorunda oldukları için annelerine kızdı, her Pazar bir apartmanda yaşanan olaylara bakanlar kendi apartmanlarını gördüler. Bu dizinin başarısı, karakterlerin çok iyi gözlemlenmesinden ve gerçek insana çok yakın nitelikler taşımasından bence. Zaman içinde çok kayıplar verdi oyuncularından ama 20 küsür sene küçükler gözümüzün önünde büyüdü, büyükler gözümüzün önünde yaşlandı, bir devrin istisnasız gözbebeği oldu Bizimkiler dizisi… Keşke sadece özel bölüm olarak hayatta kalan oyuncularıyla bir anma özel bölümü çekilse…

Bunlar tabi ki 90’ların bütün dizileri değil, Gülşen Bubikoğlu’lu Affet Bizi Hocam, Perran Kutman’lı Kızlar Yurdu, şarkıcı-türkücü dizileri de var, ama 90’lar dendiğinde “100 kişiye sorsanız” yukarıdaki cevapları verir, şahsen benim için öyle. Ha bir de diziler (Evimiz Hollywood’da, Melrose Place, Genç Modeller, Tatlı ikizler…) ve pembe dizi (Yalan Rüzgarı, Hayat Ağacı, Manuela, Zenginler de Ağlar…) furyası var 90lardan… Bunlar başka bir yazının konusu olacak sevgili postdaş. Zira onlara da şimdi girersem iş blogdan çıkıp 90’lar andacına dönecek J


Ne yaparsanız yapın hep SUSAM SOKAĞI ÇOCUĞU olun, öyle kalın… Çünkü o kuşak kurtarılmış son kuşak oldu… Ben 83 doğumlu 90’lar çocuğu olarak hep bir şeyin kıvancını yaşadım. Ben iki döneme de yetiştim. Yani sokakta da oynadım, dizlerimi de kanattım, üstümü başımı da yırttım ama sokağı canlı yaşayan son nesildenim. Öte yandan bilgisayar ve İnternet çağına da yetiştim. Teknolojiyi de yaladım yuttum. İnternetin emekleme adımlarına da, msdos’a da tanık oldum, gelişmelerle birlikte büyüdüm, benden önceki dönemler bilgisayar çağına ayak uydurmakta zorlandı, benden sonraki nesil de sokakta oynamanın ne olduğunu bilmeyecek, bir taze havayı koklayamayacak ya da bitkiyi börtüyü böceği sadece Farmville’den görecek. İşte ben bu yüzden şanslıyım… İşte ben bu yüzden 90lar çocuğu olduğum için gurur duyuyorum… Kapanışı bu şarkıyla yapmak da boynumun borcudur. Saygılarımla efenim….



Hiç yorum yok: